ÖLÜM KUŞ OLUR İQBAL’İN GÜĞSÜNDE UÇAR

Dünyanın pek çok coğrafyasında çocukların yaşama sevincine düşen gölgelerin imleriyle karmakarışığız. “Çocuk” dendi mi, biraz durmalı, düşünmeli. Bozkırda at sürmeye benzemez ya da toprak damda yıldızların parlaklığını izlemek gibi değildir bu. Tanrı’nın çocuklara bekçi kılmasıdır bizi. Varoluşun ilk anlarından itibaren ilmek ilmek dokuruz çocukların yarınlarını. Bu masum ruhlarda iyiye ya da kötüye evrilen ne varsa bizim eserimiz.  

İqbal Masih, ruhu erken yaşta yara alan çocuklardan sadece biri. 1982 yılında Pakistan’ın küçük bir köyünde dünyaya gelir. Dört yaşına kadar köyde doğan bütün çocukların kaderiyle eşdeğerdir yaşadıkları. Emekler, yürür, koşar ve oynar. Başına geleceklerden habersiz top koşturur evin bahçesinde. Baba, bacası tüten evin yükünü bırakır gider ve tüm sorumluluk annenin sırtına küfe gibi binmiştir. İqbal henüz dört yaşındayken 600 rupi yani 12 dolar karşılığında halı fabrikasına satılır.

Dünyanın pek çok ülkesinde çocukların değişmez kaderidir bu. Büyüklerin karanlık mahzenlerine adım adım indirilir ve hayatın tahammül edilemez yüzüyle karşı karşıya bırakılırlar. Bazıları bu ağır yükü taşıyamaz, bu acımasız döngünün içinde yok olup gider. Kimi çocuklar da ilk andan itibaren isyan ve başkaldırının haklı mücadelesini hayatları pahasına öderler. İqbal, haklı olmanın dirençli tarafında yerini alır. Halı dokuma tezgahının başında, üzerinde salınan ışığın altında çocukluğunu kaybettiği an bu gerçeğin farkına varır. 

Çalıştırıldığı yerin kötü koşulları, uygulanan cezalar ve aç bırakılan çocuklar. Şahit olduklarını içinin dehlizlerine bir bir akıtır. Sessizdir, birlikte çalıştığı otuz arkadaşı gibi. Onu akranlarından ayıran özelliği bedenine ve ruhuna ağır gelen bu yükten kurtulma isteğini eyleme dönüştürmesi. Pek çok kez kaçış yolları arar ve kaçmayı başarır demir parmaklıklarla örülü, havasız odadan. Ama her defasında yakasından sımsıkı tutulur ve gerisin geriye halı dokuma tezgahının önüne zincirlenir.

Eğer bir insan hayata yenik başladığının idrakine varıyorsa, çırpınır. Göğün tellerine asılan uçurtmalar gibi hür olmak için her şeyi göze alır/ almalıdır. Değil mi ki nefes alışımız bile bir kısır döngünün ritmine tutulmuştur. Çocuk işçiler de kafese kapatılan kuşlar gibi çırpınır, göğüs kafeslerine sıkıştırılan insanlığın ağır bedelini ödeyerek üstelik.

Yetişkinler bir zamanlar çocuk olduklarını ne de çabuk unutuyorlar. Çocukların bir kalbi olduğunu görmezden geliyorlar.

İqbal Masih, bir semboldür aslında. Asırlardır süregelen zulmü haykıran küçük bedenlerden biridir sadece. Kapitalizmin ve beraberinde gelen tüketim çılgınlığının uzantısıdır çocuk işçiler. Her türlü savaşın kaybedenidir onlar. Tutup kaldırabilmeli, ellerinden tutabilmeli çocukları. Yoksa bir gece vakti ansızın gelen sayıklamadan öteye geçmez iplere dizdiğimiz kelimeler.

İqbal aç bırakılır, falakaya yatırılır, elleri ve ayakları zincirlenerek kaçması engellenir. Oysa o bütün çocukların özgürlüğü için açmıştır isyan bayrağını. “Kimsenin bize bunu yapmaya hakkı yok” diyerek çığlık atmaktadır. Sesini duyurmak için tekrar harekete geçer. Arkadaşlarının korku dolu bakışları arasında, “Geri geleceğim ve hepinizi buradan çıkaracağım” der fısıltıyla. Bu kez kasabaya gelen bir derneğin üyelerine sesini duyurmayı başarır. Gerekli belgeleri alarak, fabrika yöneticisine çocukları çalıştırmanın yasal olmadığını haykırır. Böylece otuz arkadaşını o kör mahzenden çekip çıkarır. “Korkmayın siz özgür doğdunuz. Kimsenin sizi burada tutmaya hakkı yok. Benimle gelin” der.

İqbal, yeryüzündeki bütün çocuk işçilerin kurtarılması için inancını ve azmini diri tutar. Mum yalazında devleşen gölgeler gibi umudunu büyütür. On yaşına geldiği zaman özgürlüğün yelelerinden sıkıca kavrar.  Mutludur, kendisi gibi karanlık, tozlu odalarda çalıştırılan yüzlerce çocuğa ulaşmayı başarır ve onları özgürlüğe kavuşturur.

Henüz on yaşında olmasına rağmen olup bitenlerin bilinç ırmağında yıkanır. Ona dost görünenlerle, halı tezgahına zincirleyenlerin aynı vücudun parçaları olduklarını bilir. Kendisi gibi diğer çocuklara zulmü hak görenlerin sözlerine inanç besler. Tutunacak dal arayışının vücut bulmuş halidir bu.

 “Ne yazık ki, çalıştığım yerin sahibi, çocukları köle gibi çalıştırmalarını Amerika’nın istediğini söylemişti bize.  Amerikalıların bizim ürettiğimiz halı, kilim ve havluları ucuza almak istediğini söylemişti. Ve köle işçiliğin sürmesini istediklerini. Sizden, çocukların köle olarak çalıştırılmasına son vermenizi istiyorum, çünkü çocuklar kalem kullanmalı, işçilerin kullandığı aletleri değil.”

Çocuklara yaşatılan insanlık dışı uygulamaların son bulması için okumaya karar verir. Derneklerin desteğiyle Amerika’ya gider. Ve orada pek çok kişiye seslenir. İqbal, çocuk işçilerin sesidir artık. “Avukat olmak istiyorum. Henüz kendini savunamayacak kadar küçük olan, seslerini çıkartmaya bile korkan dostlarımın haklarını savunmak istiyorum” der. Çocuk işçi çalıştıranların korkulu rüyası haline gelir. Öte yandan İqbal acı çekmektedir. Altı yıl boyunca yaşadığı köle hayatı, vücudunda kalıcı hasarlar bırakır. Gelişimi durur, omurgası eğrilir, bronşları iltihaplanır ve böbrek ağrıları çeker. Acı, yürürken sürüdüğü ayaklarında birikir.

İqbal, on iki yaşındayken ailesini ziyaret etmek için Pakistan’a geri döner. Birçok yerden tehditler alır. Etrafını hale gibi saran cesaret, tek başına onu korumaya yetmez. Bisikletine biner, kollarını rüzgara doğru özgürce açar. Karanlık yüzler tarafından bedeni kurşun yağmuruna tutulur. Ölüm bir kuş olur İqbal’in göğsünde uçar.

Share: