Gerçeğin Minyatürü
Minyatür 8. yüzyılda orta Asya’da doğmuş ve tarihsel süreçle birlikte batıya doğru yönelmiştir. Uygur Türklerinin daha çok kitap süslemelerinde kullandıkları minyatür Selçuklular döneminde Anadolu’ya yerleşmiş ve Osmanlı Döneminde zirvedeki yerini almıştır.
Minyatür, dini inançların resim yapmayı uygun görmediği dönemlerde alternatif resim sanatı olarak doğmuş ve Allah’ın gözüyle yeryüzünü görebilme eğilimiyle rağbet görmüştür. Klasik resim sanatımız olan minyatürün ince detaylara yer vermesi, üç boyutlu resim anlayışından ve perspektiften uzak olması görüntüyü gerçeğin ötesine taşımıştır. Kendince kuralları olan bu sanatın asıl amacı da budur zaten. Minyatür sanatçısına nakkaş denir.
12. yüzyıla kadar olan minyatür örneklerinde özellikle Çin’in prens ve prenseslerini konu alan figürler yer almıştır. Ne yazık ki günümüze bu tarihi örnekler ulaşmamıştır. Orta Asya’da “Mehmet Siyah Kalem” adıyla birden çok minyatür yapılmış, içinde sultan resmi olduğu için “Fatih Albümü” şeklinde derlenerek Topkapı Sarayında muhafaza edilmiştir. Bu eserlerde yoğun bir Çin sanatı etkisi görülmektedir. Selçuklu döneminde minyatür Anadolu’nun bir çok bölgesinde özellikle Diyarbakır, Konya ve Eskişehir’de çeşitli eserlerle varlığını devam ettirmiştir. Konya’da Mevlana’nın öğrencileri minyatürle ilgilenmişler ve hatta Mevlana’yı resmetmişlerdir.
Minyatürün Altın Çağı
14. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devlet’i kurulmuş, sultanların sanata meyilli olmaları bir çok alanda eserlerin verilmesini sağlamıştır. Günümüze Fatih Sultan Mehmet döneminde yapılmış bir çok minyatür örneği ulaşmıştır. Bunlardan biri olan Dilsuznâme, Külliyat-ı Katibi, İskendername adlı edebi eserler Türk minyatürlerinin etkisini göstermektedir. Tasvir sanatında önemli bir adım olan bu eserler Osmanlı Padişahlarının resimli tarihi olmuştur. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet İtalyan sanatçıları davet ederek Constanza da Ferrara’ya madalyonunu ve Gentile Bellini’nede portresini yaptırmıştır. Bu döneminde Batı’dan alınan etkileri Hüsrev-işirin minyatürlerinde ve Fatih’in elinde gül tutarak verdiği pozda görmek mümkün. Sultan Beyazıt döneminde batının etkisi yok edilmeye çalışılmış klasik İslam minyatür sanatına yer verilmiştir. Bunlardan bazıları Feridüddin Attar’ın Mantıkat-Tayr nüshası, Sultan ve Hz. Süleyman’ın yaşantısını olağanüstü olaylarla süsleyerek anlatıldığı Süleymanname’dir.
Matrakçı Nasuh
Minyatür sanatının altın çağı Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerine rastlar. Sultan Selim Tebriz ve Mısır’a yaptığı seferler sırasında gördüğü görkemli eserlerin nakkaşlarını Osmanlı Devletine getirmiştir. Böylece İran minyatür özellikleri Osmanlı eserlerine yansımıştır. Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı minyatür sanatında pek çok yeniliğin yapıldığı dönemdir. Bu yenilikler tarihi olayları “şehnâmecilik” adıyla resmi bir görev haline getirmiştir. Tarihi olaylar kayda geçirilirken aynı zamanda resmediliyordu. Osmanlı’nın resimli tarihini figürsüz ve kuşbakışı olarak tanımlayan ünlü nakkaş Matrakçı Nasuh’tur. Tarih ressamlığının yanı sıra matematikle de uğraşan ve aynı zamanda hattat olan Nasuh 2. Beyazıt döneminde fethedilen on kalenin resmini üstün sanat anlayışıyla tamamlamıştır. Yaptığı tasvirlerle dikkat çeken ve kentlerin önemli özelliklerini resmeden Nasuh’un birden çok eseri günümüze ulaşmıştır. Bu dönemde minyatürde daha çok tarihi konular yer almış, fethedilen kentlerin tasvirlerine öncelik verilmiştir.
Sultan Kanuni döneminde Nigari mahlasıyla şiirler yazan Haydar Reis\ Kanuni’nin, Barbaros hayrettin Paşa’nın ve Avrupa krallarının portrelerini yapmıştır. Şah Kulu adlı Ressam, minyatürün dışında tek yaprak sayfalara mürekkep resimleri yapan ve bu sanatı başlatan nakkaştır. Uzak doğu sanatının etkilerini barındıran eserlerinde periler, birbirleriyle mücadele eden hayvan figürleri, ejder resimleri ve tek çiçek motifli kompozisyonlarını görmek mümkün.
Klasik üslup
3.Murat dönemi minyatürde klasik üslup en parlak dönemini yaşamıştır. Bu dönemin ünlü eseri Surname’dir. Bu yapıt 3.Murat’ın oğlunun sünnet eğlencelerini konu almaktadır. Sünnet şenlikleri Sultanahmet meydanında yapılmış 52 gün 52 gece sürmüştür. Bu tasvirler Nakkaş Osman tarafından resmedilmiştir. 16. yüzyıl Osmanlı minyatüründe önemli bir isim olan Nakkaş Osman ilk on iki Osmanlı sultanının görünümlerini, elbiselerini anlatmıştır. Bu portrelerden yalnızca orijinal iki tane günümüze ulaşmıştır. Bosna- Hersek doğumlu olan Nakkaş Osman Zafername adlı eserinde yedi minyatüre yer vermiş, Peygamberler tarihinin bir nüshasını resimlemiştir.
Erzurumlu Darir, peygamberlerin hayatını resmetmiştir. Altı ciltten oluşan eser Siyer-i Nebi adıyla bugüne beş cildiyle gelmiştir. Elinde ferman tutan Cebrail’in Adem ve Şit peygambere cennet elbisesi giydirişi, Hazreti Muhammed’in, Hazreti Hatice ve Hazreti Ali’ye namaz kıldırışı tasvir edilmiştir. Bu minyatürlerde dini konuların başarılı örnekleri görülmektedir. 17. yüzyılda minyatür sanatı klasik üslubu devam etmiş albüm resimleri büyük ilgi görmüştür.
Osmanlı padişahlarından, peygamberlerin hayatına kadar geniş bir yelpaze sunan minyatür, Hüseyin İstanbuli’nin Silsilenameler adlı eserinde geniş yer bulmuştur.
Minyatür Ustası Levnî
18. yüzyılın en ünlü minyatür ustası nakkaş Levnî’dir. Levnî farklı milletlerden kadın ve erkek figürlerini resmetmiş, ince tekniğiyle çok sayıda örnek bırakmıştır. Surname adlı eserinde resimleri iki kopya şeklinde hazırlamıştır. Bu eserde Sultan Ahmet’in oğullarının sünnet şölenleri anlatılmıştır. Minyatürde Okmeydanı esnafı işlenmiş, geçit töreninde koçlarla kasapların yukarıdan aşağıya doğru süzülen kalabalıkta ilerlemeleri resmedilmiştir. İstanbul’da deniz şenliklerine halkın rağbet göstermesi minyatürde yerini almıştır. Haliç’in iki yakası arasında gemi direklerine gerili halatlar üzerinde faytonlar geziyor ve cambazların türlü oyunları sergileniyordu. Levni bir çok eserinde olağanüstü sahneleri farklı bir üslupla anlatmayı başarmıştır. Kendi tarzını fırçanın gücüyle bütünleştiren Levni, birden çok sultan portresi yapmış Silsilename’sinde en son 3. Selim portresi yer almıştır.
19. yüzyılda minyatür sanatı yerini yağlı boya tablolara bırakmıştır. Batı etkisinde kalan bir çok sanatçı tuvale yönelmiş, minyatür sanatı dönemin sonlarına doğru etkisini tamamen yitirmiştir.